I'll stop adding English translations to every example sentence from now. And good, the first post of the second phase is the first post of page 5. I don't need to scroll down through paradigms -- Ne tesadüf!
İnanıp inanmamam, sevip sevememem
* Bütün bunları saklasam olur mu? İnanıp inanmamam bir kenara, her şeyi netleşinceye dek bunları gizli tutsak olur mu?
* Bu sefer, cesaretimi toplayacak ve ona söyleyeceğim! Bunun onu sevip sevmememle hiçbir alakası yok.
Serializing the same verb, positive and negative, to express "whether I ... or not." Note sefer as well, it doesn't mean travel in this context.
Two of us
* Dur biraz... Bugün okul mayosunu giymemiş. Benimle baş başa olduğu halde nasıl da savunmasız.
* İyi, bir süredir atari salonuna gitmek istiyordum senle teke tek oynamak istiyorum. Ben senin ustanım.
* Hadi küçük bir yürüyüşe çıkalım. Sadece ikimiz.
* Ama, belki de biraz daha kalırım? Aslına bakarsan, arabada biraz sake var. Bana biraz eşlik et.
* Yalnız mısın? Benimle eşleşmek ister misin?
* Siz ikiniz ne yapıyorsunuz? Eğer bir işiniz yoksa, bulaşık yıkamalı ya da stoklama yapmalısınız.
Different ways of expressing parity. There are probably more. Baş başa and teke tek may even be classified as reduplication.
Aside
* Yaz hadi bugünü yaz bir kenara, mütemadiyen her sene bensiz kutla.
* Kendimi bir tarafa bırakıp, her şeyi değiştirirsem eğer, yine de siyaha çevirirdim.
Taraf is of course a familiar root from tarafından. Notice dative.
Except
* Hepimizin iyiliği için. Ölenler hariç.
* Resmen neredeyse korkudan altımıza sıçacaktık. Birinin dışında.
Two words of similar meanings.
Yolunda
* Eve dönüş yolunda, gökyüzünde asılı duran bir dolunay vardı.
* Neden? Korkuyor muyum? Sanırım gitmek zorundayım. Gidersem, cevabı bulabilirim. Her şey yolunda.
While it can literally mean "on the way" (above), it can also mean "all right" (below). Probably something along the line of: on road → not straying away → in Ordnung.
I'm sure, I'm not sure
* Bu ne olabilir? Emin değilim ama.. Onu geçmek eğlenceli olabilir.
* Eminim ki o kız da öyleydi, ayakkabısını kazara düşürmesi hep yalandı.
I'm not sure, I'm sure.
Giderek
* Giderek de artıyorlar. Ne yapmalıyım?
* Alevsiz yanan kömür... Yavaş yavaş azalan oksijen ve giderek artan karbon-monoksit... bu bir çevrimdışı intihar buluşması.
English would use "keeps increasing", but Korean uses the same phraseology with "to go"; 갈수록 늘어나다.
False friend alert: Kontrol
* O da neydi öyle? Ne oldu merak ediyorum. ...Neyse önemli değil. Bir dahaki sefere kontrol ederim.
* Anladıysan git ve 500 isim kaydındaki basım hatalarını kontrol et!
* Sadece sık yanaklarımı, ben sadece, kontrol edemiyorum kendimi. Daha güzel şeyler yapalım mı?
* Kendinizi biraz kontrol altında bırakın. Size gerçekten nasıl gittiğini göstereceğim.
Kontrol etmek can mean "check" (above), but the word kontrol can of course mean "control" (below). Seems to match German kontrollieren in the semantic field.
---------------------------------------------------------------------------
Elaine wrote:Seni şaşırtacak bir şey söyleyeceğim
Bunu duyarken mutlu olmayacaksın
Yani
Dertsiz yaşıyorum hiçbir üzüntüm yok
Dertsiz yaşıyorum hiçbir endişem yok
Seni kesinlikle rahatsız edecek bir şey söyleyeceğim
Kesinlikle bu gece huzur içinde uyuyamayacaksın
Yani
Dertsiz yaşıyorum hiçbir üzüntüm yok
Dertsiz yaşıyorum hiçbir endişem yok
Kesinlikle buna inanmak istemezsin
Hakikaten bunun gerçek olmadığını umacaksın
Ama
Hayatım çok eğlenceli, günden güne eğleniyorum
Hayatım çok eğlenceli, her gün heyecanlanıyorum
Hayatım çok eğlenceli, günden güne eğleniyorum
Hayatım çok eğlenceli, her gün heyecanlanıyorum
Dertsiz yaşıyorum, dertsiz yaşıyorum
Hayatım çok eğlenceli, hayatım çok eğlenceli
Her gün, günden güne, valla...
Thank you! I was afraid it would have been worse.