Burada hatalarımı sayabiliyorum. Okla işaretlediğim cümleleri en az bir kez doğru yazdım.
I can note my mistakes here. I wrote the sentences I marked with an arrow correctly at least once.
belki sana yardım edebilirim (edebiliyorum yanlış, değil mi?)
-> yönetici = (forum) administrator
-> suyun (*sunun değil)
-> yoğurdu biraz şekerli yemek (*şekerle değil)
-> yemeyi seviyor (*yemek seviyor değil)
-> içmeyi denedi (*içmeye değil)
-> çayı biraz şekerli içmeyi denedi (*çay... değil)
olabilseydin (*olabilirseydin değil)
-> öğrenilmesin (*öğrenilmem değil)
Marmaris'in nerede olduğunu (*Marmaris...olduğunu değil)
birinci bölümde (*bölüm birinde değil)
yavaş yavaş hemen hemen
"İngilizce her kapıyı açar" derken (*"İngilizcenin her kapıyı açmak" derken değil)
-> duş almak (*duş yapmak değil)
-> lisaniyat (*lisâniyat değil) dilbilim veya lengüistik daha iyi olmuş; filoloji kelimesi de kullanabilirmişim
-> lisaniyat bölümünde (*lisaniyat bölümde değil)
yüksek lisansımı tamamladım (*...tamamladı değil)
Benden sonraki kişi çocukken (*...bir çocukken, değil)
defterleri...kullanıyordum (*defterler)
kitapları...seviyorum (*kitaplar)
itin öldüğü yerde = son derece uzak
oluşturursun (*oluşturun)
yavaş yavaş mı oluşturursun(,?) yoksa birden bire mi (*yavaş yavaş oluşturursun mu, yoksa birden bire oluşturursun mu)
-> ne...ne de (*ne de...)
Ufacık mermer taşı, içinde beyler aşı, pişirirsen aş olur, pişirmezsen kuş olur
-> bilmece (esrar değil)
Benden sonraki kişi bu bilmecenin cevabını biliyor (*...cevabı...)
-> birçok dil öğrenmeye (*...dilleri...)
sanan/düşünen (*sayılan)
sanan/düşünen bu adam (*bu...sanan adam)
[Türkçeyi kolay bir dil]/[Türkçenin kolay bir dil olduğunu] sanan/düşünen (*Türkçe...sanan)
insan adamından iyi
Düşmanın başkentinden gelen şarkının (*geldiği)
kimsenin hatırlamadığı (*kimse hatırlamayan)
ancak/ama (*bununla beraber)
Benden sonraki kişi I'yla devam edecek (*edilecek)
ayıcıklardan korkmak (*ayıcıklar korkmak)
havuzun dolması lazım = the pool is supposed to be filled (*havuz doldurabiliyor)
gidersem (*gidirsem)
-> hafta (*hafte)
-> I took a very adventurous trip -> I left on a trip filled with adventure ->
Macera dolu bir seyahate çıktım (*Çok maceracı bir safar yaptım)
-> seyahat (veya sefer, ama *safar değil!)