kalemiye, dokumanı indirmekte hala zorluk çekiyor musun? Özür dilerim ama süren dolduğu için sırayı ben alıyorum.
Bir de tercümeye ilgimizin biraz azaltığını gördüğüm için çevirmemiz gereken Kar bölümünün sayısını birine kestim. Onu bitirince biraz dinleyip inşallah yeni ilginç bir metin başlayacağız.
-----------------------------------------------------------------
Otobüs karlar altındaki Kars sokaklarına saat onda, üç saat gecikmiş olarak girdiğinde Ka şehri hiç tanıyamadı.
Yirmi yıl önce raya buharlı trenle geldiği bahar gününde karşısına çıkan istasyon binasının da, arabacının onu bütün şehri dolaştırdıktan sonra götürdüğü her odası telefonlu Cumhuriyet Oteli'nin de nerede olgunu (olduğunu?) çıkaramadı.
Karın altında her şey silinmiş, kaybolmuş gibiydi. Garajlarda bekleyen biriki at arabası geçmişi hatırlatıyordu ama şehir yıllar önce Ka'nın gördüğünden ve hatırladığından çok daha kederli ve yoksuldu.
Ka otobüsün buz tutmuş pencerelerinden son on yılda Türkiye'nin her yerinde benzerleri yapılmış beton apartmanları, her yeri birbirine benzeten pleksiglas panoları ve sokakların bir yanından öbür yanına gerilmiş iplerin üzerine asılmış seçim afişlerini gördü.
Otobüsten inip ayağı yumuşacık kara değer değmez pantolonunun paçalarından keskin bir soğuk girdi, İstanbul'dan telefon edip yer ayırttığı Karpalas Oteli'ni sorarken otobüsün muavininden bavullarını alan yolcular arasında tanıdık yüzler gördü ama kar altında bu kişilerin kim olduklarım (olduklarını?) çıkaramadı.
When at ten o’clock the bus entered the snow-covered streets of Kars, being 3 hours late, Ka could not recognize the city at all.
He couldn’t discern either the station building, which had opposed him when he’d arrived by steam engine on a spring day 20 years earlier, or the Hotel Republic, telephone in every room, where the driver had taken him after riding him around the whole city.
It was as if everything was erased, lost under the snow. A few horse carriages waiting in the garrages reminded him the past, but the city was much poorer and more sorrowful than what Ka had seen and remembered from years earlier.
Through the frozen bus windows Kar saw the same concrete apartments that had been made all around Turkey in the last 10 years, the pleksiglas panels that made every place resemble one another, and the election posters that hang on the strings streched from one side of streets to another.
As he got off the bus and his feet touched the soft snow, an acute cold entered through his trousers’ cuffs. While he was asking for the Karpalas Hotel where he had called from Istanbul and booked a room, he saw familiar faces among travellers that were getting their luggage from the driver’s assistant, but in the snow couldn’t tell who they were.